1 Ağustos 2011 Pazartesi

Tanrı ve Enerji

Elinizdeki taşı alıp havaya attığınızda taş yere düşer.
Siz ve sizden başka deneyen herkes bunu gözlemleyebilir.
Taş neden yere düşer?
Ya taşın kendisinde düşmesini sağlayacak bir kuvvet vardır ya da yerin kendisinde taşı kendisine doğru çekecek bir kuvvet mevcuttur?
Peki bunlardan ikisi de doğru olamaz mı?
Bilimin bugün geldiği noktada, atomlardan oluşmuş -manyetik olmayan- yapıların, birbirlerini çektiğini biliyoruz.
Yani aslında hem yer taşı çekiyor hemde taş yeri çekiyor demek en doğrusu, buna yerçekimi veya kütlesel çekim diyoruz.
İşte taş, bu kuvvetin var olmasından dolayı düşüyor.
Peki ama taş, yere "neden" düşüyor?
Cevap oldukça basit:Yerçekimden dolayı..
Yani taşı yere düşüren sebep yerçekimidir.
Fakat taşın yere düşme nedeni yerçekimi değildir.
Çünkü taşın yere düşme nedeni yerçekimidir dersek, yerçekiminin nedeni de taşın yere düşmesidir sonucuna ulaşırız.
Oysa, -elektrik yükler dikkate alınmaksızın- yerçekiminin nedeni taşı yere düşürmek veya cisimlerin birbirini çekmesini sağlamak değildir, yerçekimi sadece ilk sebeptir.
Taşı yere düşüren neden, yerçekiminin var olma nedenidir.
Yerçekimi hangi sebepten dolayı veya neden var diye sorabiliriz o halde.
Veya şöyle soralım; cisimler birbirini çektiği için mi yerçekimi var, yerçekimi olduğu için mi cisimler birbirini çekiyor?
Bu iki soruya da cevap evet ise, başka hiçbir sebebi dikkate almaksızın sonuçu sebebe, sebebi de sonuca bağlamış oluruz.
Bunun açık karşılığı kısır döngüdür ve neden sorusunun yanıtı değildir.

Konuyu biraz daha, benzer bir şekilde açmak daha açıklayıcı olacaktır.
Bir otomobil benzin yaktığı için mi yol alır yoksa yol aldığı için mi benzin yakar?
Elektrikli, tüplü vs.. otomobil ve vites konusunu dikkate almıyorum..
Yani bir araba benzin yakmasa da(elektrikli ise) veya vites boşta ise benzin yakar ama gitmez vs.. gibi olasılıklara değinmiyorum.
Toparlayacak olursak, bir arabanın yol almasının "nedeni" benzin yakması değildir.
Bir arabanın benzin yakmasının "nedeni" de yol alması değildir, bunlar sadece sebep ve sonuçlardır.
Bu sebep-sonuç ilişkisinin gerçekleşmesinin yani var olmasının gerçek "nedeni" arabayı kullanan tarafından öne sürülen nedenden başkası değildir.

Benzinin "nasıl" yandığını veya arabanın "nasıl" yol aldığını bilmek bu sebep-sonuç ilişkisinin nedenini ortaya koyamaz.

Fakat bilimin, örneklemeye çalıştığım tarzdaki yaklaşıma getirdiği bir açıklama vardır:
Sistemler/kurallı bütünler , bilimselliğin sınırları içinde yapıları, işleyişleri ve kendilerine özgü nitelikleri, aralarındaki ve bulundukları ortamla ilişkileri açısından düşünüldüğünde, canlı ve cansız olguların nedensellik ve belirleyicilik ilkelerinin ışığında ve ancak onların aracılığıyla incelenebilirler.
Bilimsel araştırmalar sırasında olguları incelerken nedensellik ilkesini aşan, ne için veya hangi amaca yönelik varız.. gibi sorular sormamıza hiç bir gerek yoktur, denilir.
Yani ne için var oldukları, nasıl olduğu açıklanmaya çalışılan kurallar bütünün kendisindedir.
Herşeyin nedeni, nasıllığı araştırılan varlığın kendisidir..

Bu açıklama, bana göre olguları basitleştirmemizi sağlayan ama bir o kadar da kendimizi kandırdığımız genel bakış açısına basit bir yön vermedir.
Çünkü bilim nasıllığı, bir neden üzerine bina ederek değil bir sebep üzerinden açıklamalar getirir.
Yukarıda söylemeye çalıştığım gibi taşın yere düşme sebebi kütlesel çekim kuvvetidir.
Fakat bu illizyonik bir cevaptır, kısır döngü oluşturur, tıpkı şunun gibi:

"Bu önerme yanlıştır".
Önermenin yanlış olduğu varsayılırsa doğru olduğu, ama doğru olduğu varsayılırsa da yanlış olduğu sonucuna kolaylıkla varılabilir.(Eublides paradoksu)
Bu, "kendine gönderme yapan" önerme olarak tanımlanmış.
"Taşın yere düşme nedeni yerçekimi ise yer çekimin nedeni de taşın yere düşmesidir" önermesine/önermelerine çok benziyor.
Burada yapılması gereken en makul yorum önermenin doğru veya yanlışlığına karar verilemez olduğunu söylemektir.
Bu bağlamda bilim aslında nedene dair bir şey söylemiyor, sadece sebepleri birbirine ekliyor.
Buraya kadar bilimin daimi metodu tümevarımın kısmi bir problemine değinmeye çalıştım.
Mesel aslında daha detaylıdır ve birçok kimse bu soruna değinmiştir.
Peki ama bilimi biz insanlar yaptığına göre sebepleri neden birbirine ekliyoruz?

Artık bu noktadan sonra Tanrı ya dair bir şeyler söylemek gerekir.
Bu birbirine eklediğimiz sebep silsilesi bir daire oluşturur.
Bu daire hep varsa, silsileyi dairenin kendisine bağlayabiliriz.
Daireyi oluşturan sebepler silsilesi, sebepleri oluşturan dairenin kendisidir.
Fakat daire hep, yani ezelden beri yoksa bu silsiliye daireyi var eden nedene bağlayabiliriz.
Sebep değil neden kelimesini bilerek kullanıyorum, çünkü daireyi çizen, bir daire olamaz.
Zira dairenin çizildiğini düşünüyorsak daire yok iken, daireyi çizenin var olması gerekir.
Çizer dairenin kendisinden bağımsızdır, daire çizerden bağımsız değildir.
Daire sonradan çizildi ise, dairenin varlık nedeni bir çizeri gerektirir ancak çizerin varlık nedeni bir daire olmasını gerektirmez.
Tıpkı bir neden dahilinde ele alınamayan enerji çalkantılarının var olma nedeninin gerekmediği gibi.
Şimdi burada Tanrı ve kutsal olmayan Tanrı enerjiyi karşılaştırmak konuya açıklık getirecektir.

Enerji neden vardır?
Enerjinin var olma nedeninin olması için kendinden önce bir sebep olması lazım, fakat kendinden önce bir sebep yoktur.
Bu durumda enerjinin varlığı kendiliğindendir.

Tanrı neden vardır?
Tanrının var olma nedeninin olması için kendinden önce bir sebep olması lazım, fakat kendinden önce bir sebep yoktur.
Bu durumda Tanrının varlığı kendiliğindendir.

Enerji neyden/nelerden oluşur?
Enerji, enerjiden oluşur.

Tanrı neyden/nelerden oluşur?
Tanrı, Tanrıdan oluşur?

Enerji nedir?
Enerji iş yapabilme yeteğine sahip erkedir.

Tanrı nedir?
Tanrı enerjiyi kullanma, yaratma yeteğine sahip ilahtır.

Enerjinin seçim yapabilecek bir iradesi varmıdır?
Enerjinin seçim yapabilecek bir iradesi yoktur, kuralları vardır.

Tanrının seçim yapabilecek bir iradesi varmıdır?
Tanrının seçim yapabilecek bir iradesi vardır, kurallar bu irade sonucudur.
...........

Bu tür benzetmeleri çoğaltabiliriz.
Bu benzetmelerden çıkaralacak ilk ve hatta tek sonuç şudur:
Enerjinin bir amacı yoktur, ama Tanrı nın bir amacı vardır.
Tanrının amacı bizim varlık nedenimizdir.
Bizim var olmamız Tanrının var olma nedeni değildir, bir amacın var olma sebebidir.
Dolayısı ile Tanrının var olması akıldan bağımsızdır, var olmamasının gereği ancak bir amaç olmadığında mümkündür.

Buraya kadar dinlerden bağımsız bir Tanrı sorgulaması/karşılaştırması yapmaya çalıştım.
Bir çok detaya bilerek girmedim ve girmediğim detaylardan elde edilebilecek çıkarımları muğlak olarak verdim.
Bütün bunların totalinde söyleyebileceğim bir Tanrı fikri zorunludur.
Dinlerin ortaya koyduğu Tanrı anlayışı eleştirilerek bir Tanrı nın olmadığı söylenemez.
Bir Tanrı vardır önermesine, inanmanın ötesinde, biliyorum vardır diyebiliyorum, bir Tanrı yoktur önermesine, bilmiyorum demekten başka bir şey diyemiyorum.
Yanılıyorsam sadece yanılıyorumdur...

1 yorum:

  1. Çok harika bir yazı olmuş,elinize sağlık.En güzel sözü sona bırakmışsınız.
    "Bir Tanrı vardır önermesine, inanmanın ötesinde, biliyorum vardır diyebiliyorum, bir Tanrı yoktur önermesine, bilmiyorum demekten başka bir şey diyemiyorum.
    Yanılıyorsam sadece yanılıyorumdur..."

    YanıtlaSil